Dostluğun, kardeşliğin ve yoldaşlığın mayalanarak büyütüldüğü bir tarihsel kesitin romanıdır Ateşi Çalmak. Belgesel bir kurgu ile hazırlanmış olması ise dönemi incelemek isteyenler için çok önemli bir altyapı metnidir. Biyografik bir çalışma da denilebilecek eserde, aynı zamanda alışılmış sınırların aşıldığı bir konu ve ayrıntı zenginliği göze çarpmaktadır.
Çalışmasına Ateşi Çalmak ismini vererek bir şekilde Marx biyografisinin temel niteliğine vurgu yapmış olan Galina Serebryakova, aynı zamanda Marx’ın oluşturduğu düşünsel ve teorik mirası tanrıların elinden ateşi çalan Prometheus’a benzeterek bir analojide bulunuyor. Böylelikle mitolojik bir söylevin hayat bulmuş olduğu bir dönemin ayrıntılarını okuyucuya akıcı bir şekilde sunuyor.
Ortaya çıktığı günden beri Marx’ın düşüncesi, bütün dünyaya yayılmış ve insan soyunun manevi hayatı ve toplumsal gelişmesi üzerinde bir başka ideolojik akımla karşılaştırılamayacak denli büyük bir devrimci etki yapmıştır. Bu etkiyi yaratan güç, aynı zamanda onun yaşayan ve canlılığını yitirmeyen düşüncesinin gelişmesinde emeği olan tüm birikimlerdir.
Ateşi Çalmak bu anlamda bu birikim sürecinin gelişimine odaklanırken, fikirsel değişim ve gelişim süreci bağlamında Marx’ın yaşamında hiç de önemsiz olmayan kimi kesitlere mercek tutmayı ihmal etmiyor. Genç Marx’ın felsefi incelemeler üzerine yaptığı çalışmaları ayrıntıları ile inceleyen Serebryakova, aynı zamanda dönemin Avrupası ile birlikte Genç Marx’ın yaşadığı topraklar üzerindeki siyasal ve ekonomik gelişmeleri de titizlikle inceliyor. Örneğin Marx’ın oldukça etkilenmiş olduğu yükselen Hegel’ci anlayışın temelinde yatan nedenler bir roman olmasına rağmen bir yanıyla da tarihsel bir inceleme olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Marx’ın düşünsel gelişme ve evriminin altyapısına odaklanırken tam da bu dönemde Serebryakova’nın kaleminden dökülen satırlarda, Marx’ın Genç Hegelci’ler ile birlikte, özellikle din ve dinsel düşünceye karşı felsefi çalışmaların içine daldığını ve giderek siyasallaşmanın kapılarını açacak fikirlerin olgunlaştığı dönemin izlerini de takip etme imkanına sahip oluyoruz. Bu bağlamda Bauer, Köppen, Ruttenberg ve diğerleri ile tartışma/çatışma içinde geçen sürecin içerisinde buluyoruz kendimizi. Dolayısıyla kopuşların ve çelişkilerin içinde barındırdığı dinamiği hissetme şansına da sahip oluyoruz.
Bilindiği gibi belgesel ve biyografik bir roman yazmak çoğunlukla zor ve meşakkatli bir iştir. Zor olmasının yanında risklidir. Bu riski göğüslemesini bilen Serebryakova, Marksist bir yazar olarak salt Marx’ın yaşamına odaklanmamakla birlikte 19. yüzyıl işçi mücadelelerini ve buna önderlik eden kimi şahsiyetlerin yaşamlarından önemli kesitler sunuyor. Blanqui, Bakunin başta olmak üzere adı unutulan birçok kahramanın döneme etkilerini de görme şansına sahip oluyoruz. Bu durum ise aynı zamanda Marx’ın fikirlerinin oluşmasında yardımcı kaynak işlevi de görüyor.
Bilindiği gibi devrimci mücadelede yoldaşlık sadece anda yaşanılan bir olgu değildir. Zira yoldaşlık diye tarif edilen değer, aynı zamanda gelecek toplum biçiminin mayasıdır da. Ve devrimciler için yoldaşlık, yalnızca kardeş, ana veya sevgili gibi tanımlamalar ile açıklanabilecek bir olgu da değildir. O, bütün bu nitelikleri bağrında taşıyan bütünleşmenin öznesidir. Emektir, kollektivizmdir. Aynı düşleri görebilme potansiyelidir.
Her çalışmasında devrimciliğin kimyası olarak tanımlanan yoldaşlığın önemini kavrayarak ve de gereğini yerine getirerek hareket eden Marx, Komünist Manifesto’nun hazırlanmasından 1864 tarihinde 1. Enternasyonal’in kurulmasına, Paris Komünü’nden, Kapital’in oluşturulmasına dek tüm faaliyetlerini de aynı bilinç ve kararlılıkla yerine getirmiştir.
“Mükemmel bir ikinci keman”
Onlarla hiç karşılaşmamış, ancak onların öğrencisi olan Lenin, özellikle Marx ile Engels arasındaki mükemmel yoldaşlık ilişkisinden bahsederken “5 Ağustos 1895’de Friedrich Engels Londra’da öldü. Dostu Karl Marx’tan sonra Engels, bütün uygar dünyanın modern proleteryasının en yetkin bilim adamı ve öğretmeniydi” diyerek anar Engels’i. Ve her ikisini de birbirinden ayrılamayacak denli bütünselleşmiş tek bir özne olarak tanımlar. Birbirine adeta kopmaz bağlarla bağlanmış bir çift yüreğin zorlu yolları aşmada kat ettikleri yol ve başarı ise bugüne uzanan sınıf perspektifli bakış açısının mayasıdır. Devrimci mücadelenin teorik ve pratik anlamda gelişmesi mücadelesinde “mükemmel bir ikinci keman” olarak tanımlanan Friedrich Engels ile Marx’ın arasındaki bağ, yoldaşlığın en üst seviyedeki tanımlaması olarak adlandırılabilir. Ve yoldaşlığın, devrimciliğin kimyası olduğunun kanıtıdır.
Ateşi Çalmak’ı okurken, Marx ve Engels’i hem olağanüstü yetenekleri ve cesaretleriyle, hem de birer insan olarak sıradan özellikleriyle tanırız. Onlar arasındaki çatışmalı ilk karşılaşmanın ardından muazzam bir yoldaşlaşma sürecinin basamaklarını nasıl tırmandıklarına şahit oluruz.
1831- 44 yılları arasında Avrupa’da patlak veren direnişlerin özellikle işçi sınıfının gözüyle aktarıldığı kesitler ise okuyucuyu soluksuz bırakacak bir niteliğe sahiptir. Lyon ayaklanması, Chartest hareket, Silezya, 1871’in gökyüzünde oluşturduğu aydınlık vb. gibi birçok toplumsal hareketin hem pratik anlamda hem de onları teorik düzeyde ele alan siyasal değerlendirmeleri ayrı ayrı irdeleme şansına sahip olurken, Marx’ın Enternasyonal’in oluşmasına ulaşan çetin mücadelenin içinde buluruz kendimizi.
İşçi hareketini Enternasyonal çatısı altında birleştirme çabalarını, aynı dönemde yayınlanan Kapital’in yankılarını an an, çarpıcı betimlemelerle anlatan Ateşi Çalmak, bir yandan da Marx’ın yaşadığı zorluklara ve tüm olumsuzluklara karşı gösterdiği iradi yaklaşımı gözler önüne sererken, bugünün devrimcilerine de birer mesaj vermiş oluyor.
Bir bütün halinde değerlendirildiğinde salt biyografik bir çalışma olmanın ötesine geçen Ateşi Çalmak, tarihin dünyayı değiştirmek ve yeni bir dünya kurmakla yükümlendirdiği bir sınıfla birleştirmiş kahramanların romanıdır.
Serebryakova bu anlamda, araştırmalarını, yalnızca Sovyetler Birliği Marksizm-Leninizm Enstitüsü’nde değil, aynı zamanda Avrupa’nın belli başlı merkezlerinde, işçi sınıfı mücadelesinin o dönemde geçtiği bütün bölgelerde de ince bir sabırla yıllarca sürdürmüş ve eserinde yer verdiği her olayın, tarihsel gerçekliğe uygun olmasına özen göstermiştir.
Türkiyeli devrimciler için dilimize çevrildiği andan itibaren bir başucu kitabı diyebileceğimiz “Ateşi Çalmak” esas itibariyle bir Marx hikayesi olmakla birlikte “hepimizin” hikayesini de içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla Ateşi Çalmak bir nehir romandır. Ama her şeyden önce, o bir tarihtir ve gerçekliktir.
Ateşi Çalmak
Galina Serebryakova
Çev.Nurşen Özkan
KOR Yayınları
5 Cilt
1.Basım 2018