Gazete Yolculuk Haber Merkezi / Gülseli Kırgıl
Geçtiğimiz günlerde İspanya’dan ithal edilen 2 bin 939 canlı hayvanın veteriner sağlık sertifikalarının sahte olduğu olduğu ortaya çıktı.
İspanya’dan canlı hayvan ithalatı ile getirilen 3 bine yakın hayvanın Türkiye’nin dört bir yanına dağıtıldığı belirtilirken, bu canlıların İspanya’nın salgın hastalık nedeniyle hayvan giriş ve çıkışlarını yasakladığı bir bölgesinden Türkiye’ye gönderildiği ifade edildi. Hayvan özgürlüğü aktivisti, gazeteci-yazar Zülâl Kalkandelen; konuya ilişkin olarak Meclis’e verilen soru önergesi ile bugünün gündemine yerleşen canlı hayvan ticaretini gazetemize değerlendirdi.

Konuya dair “Canlı hayvan ticaretinde hayvanların içinde bulunduğu koşullar, 21. yüzyılda insan türü için tarifsiz bir utanç. Onbinlerce hayvan gemilere doldurulup haftalarca süren yolculuklarla kesime yollanırken, bazıları bu zulme dayanamayıp yolda ölüyor. Gemilerde kurulan bir sistemle cesetler öğütülüp okyanus açıklarında bırakılıyor. Geride kalanların pislik içinde dehşet verici bir eziyet çektiği gemilerde hiçbir canlının sağlam kalabilmesi olanaklı değil” açıklamalarında bulunan Zülâl Kalkandelen, “2 yıl önce Brezilya’dan gelen NADA gemisi ile ilgili skandalı ben kamuoyuna duyurmuştum” diyerek Brezilya’dan Türkiye’ye canlı hayvan ithalatında hayvanlara yapılan işkenceyi ve işkence altında Türkiye’ye getirilen hayvanlar yoluyla gözlenen şarbon vakalarını hatırlattı.
‘Canlı hayvan ticareti ne zaman insanlar için bir sağlık riski oluştursa o zaman medyada gündeme geliyor’
Geçtiğimiz günlerde İspanya’nın karantina altındaki bir bölgesinden Türkiye’ye yapılan canlı hayvan ticareti ise, bugün Türkiye’nin ana gündemlerinden biriydi. Konuya ilişkin olarak “Canlı hayvan ticareti, köleleştirilen hayvanlar için ek bir zulüm, kamu sağlığı ve doğa için de çok ciddi bir tehdittir” açıklamalarında bulunan Zülâl Kalkandelen, “Canlı hayvan ticareti ne zaman insanlar için bir sağlık riski oluştursa o zaman medyada gündeme geliyor. Daha önce de hayvanlara yapılan zulmü görmezden gelenler, şarbon ortaya çıkınca konu ile ilgilenmişti” dedi ve şöyle devam etti:
“Hayvanların ‘daha iyi koşullarda taşınmasını’ istiyorlar, bu yönde talepte bulunuyorlar ki kendileri için sağlık riski oluşmasın. Bunun bir kölelik sistemi olduğunu, hayvanların alınıp satılmasının ve gemilere doldurulup kesilmek için bir kıtadan diğer kıtaya gönderilmesinin nasıl bir zulüm olduğunu düşünmüyorlar.“
“Ağzından emek, hak, özgürlük, eşitlik ideallerini düşünmeyen ilerici insanların bu vahşet karşısında isyan etmemesi, net bir şekilde türcülüğün eseridir. ‘Farklı olsak da eşitiz’ sloganını hem insan hem de hayvan için söyleyemeyen, adalet kavramını sadece insanla sınırlı tutan türcü sol, hayvanlarla arasına devasa bir set çekmiş, onu aşamıyor. Oysa yaşam hakkı insan için olduğu gibi hayvan için de temel haktır. Yaşatmadığınız insanın ya da hayvanın başka hiçbir hakkını koruyamazsınız.”
‘Politikacılar dışında herkesin zarar gördüğü bu ilkel ticaret, tüm dünyada derhal sona erdirilmeli’
Geçtiğimiz yıl Brezilya’dan Türkiye’ye canlı hayvan ticareti sırasında yaşananlara bir kez daha değinen Zülal Kalkandelen, “O zaman hayvanların içler acısı durumunu gösteren fotoğraflara bakıp videoları izleyenlere, şu iki soruyu soruyu kendilerine sorup yanıtlamaları çağrısında bulundum: Ben ölüm gemilerindeki bu korkunç zulmü destekleyen bir insan olmak istiyor muyum? 21. yüzyılda insan olmak, bu kadar aşağı bir seviyeye inmek midir?” dedi. Zülal Kalkandelen, canlı hayvan ticareti yapılan gemilerin “ölüm gemileri” olduğunu ifade ederek şunları kaydetti:
“Bir duyarlı canlıya yapılan işkence, öncelikle işkenceciyi alçaltır ama bunun devamını sağlayanları ve sessiz kalanları da sorumlu sandalyesine oturtur. O tırlardaki ve gemilerdeki hayvanlar, insanlar yaşamak için ihtiyaçları olmayan “eti” sadece alışkanlık ya da tat gibi gerekçelerle talep ettiği için bu işkencelere maruz kalıp can veriyor.”
“Hep dediğim gibi, canlı hayvan taşıyan bu gemiler ‘Ölüm Gemileri’dir ve ölümden, işkenceden, hastalıktan başka bir şey getirmeyecektir. Bunlardan kurtulmanın tek yolu, bilinç sahibi duyarlı canlı olan hayvanların yaşam hakkına saygı duymak ve vegan olmaktır.”
Hayvan özgürlüğü aktivisti Zülal Kalkandelen, “Birileri “ucuz et” politikası ile siyaset yaparken, birileri de para kazanıyor” diyerek “Politikacılar dışında herkesin zarar gördüğü bu ilkel ticaret, tüm dünyada derhal sona erdirilmeli!” çağrısında bulundu.
Brezilya’dan Türkiye’ye canlı hayvan ticareti sırasında neler yaşanmıştı?
Canlı yaşamını ve halk sağlığını hiçe sayan uygulamaların en somut örneklerinden biri olan Brezilya’dan Türkiye’ye canlı hayvan ithalatı, ilk olarak gemilerde taşınan hayvanlara yönelik işkence ile gündem olmuştu. Şubat 2018’de Zülâl Kalkandelen tarafından gündemleştirilen canlı hayvan ticareti yapılan gemilerdeki işkence; hayvanların bir hafta boyunca bir liman kentindeki gemide tutulması, canlı hayvanların içerisinde bekletildiği gemilerde temizlik yapılmadığı için gemideki kokunun kente yayılması, burada birikecek olan dışkı azalsın diye hayvanlara günlerce su verilmemesi üzerinden haberleştirilmişti.
O dönemde de tıpkı bu süreçteki örneğinde olduğu gibi Brezilya’dan Türkiye’ye canlı hayvan ticareti yasaklanmış ve Brezilya mahkemeleri, hayvanların yaşam haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Minerva Foods isimli şirketin 1 milyon 75 bin dolar para cezası vermişti. Ancak bu cezanın verilmesinin hemen ardından Türkiye tarafından gelen baskı, Brezilya hükümetinin siyasi baskısına dönüşmüş ve hayvanların “ölüm yolculuğu” başlamıştı. Bu yolculuk sırasında yukarıda bahsi geçen durumların yanı sıra; gemide yaşamını yitiren hayvanların, gemide bulunan bir makine ile öğütüldükleri ortaya çıkmıştı.
Bu dönemde canlı hayvan ticaretine ilişkin tepki büyürken, gemi ile getirilen hayvanların illere dağıtılmasının ardından şarbon vakalarında artış yaşanmış; gemilerin Türkiye’ye getirildiği dönemde hayvan özgürlüğü aktivistleri tarafından hem canlı yaşamının hem de halk sağlığının yok sayıldığına yönelik tepkiler, birkaç ay sonrasında da yinelenir hale gelmişti.